Bilgilerin Hafızada Kalıcılığını Sağlamak İçin Öğrencilere Öneriler

Sevgili arkadaşlar. Eğitim sürecinde okula/dershaneye gider birçok şey öğreniriz. Hatta bazen, adını ilk defa duyduğumuzu sandığımız bazı konuların daha öncedenunutma işlendiğini konu başladıktan çok daha sonra fark ederiz. Evet, uzun zaman önce unutmuş ve rafa kaldırmışızdır. Nedenine gelince elbette basit ki bu, kalıcılığı sağlayamadığımızdır.

Zihnimizde bilgileri daha uzun süre muhafaza etmek için birçok teknik ve alıştırmalar vardır. Bunların başında programlı çalışma ve düzenli tekrar bulunur. Daha sonra, altı çizilmesi gereken nokta, öğrenme ve bilgileri elişleme aşamasında görme, işitme, koklama, dokunma gibi birden fazla duyuyla öğrenmenin kalıcı olduğu tespit edildiği bilgisidir. Konuyla alakalı bir Çin Atasözü der ki “İşitirsem unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam öğrenirim.” Dolayısıyla bilgilerle adeta iç içe olmak, onları yaşamak kalıcılığın kalitesini zirveye taşımaktadır. Bu da anca birden fazla duyuyla öğrenmeyi gerçekleştirmekle mümkündür.

Bunlar dışında yapılançalışmalar sonucunda elde edilen işte bazı verileri aşağıda sıralayalım. Okumaya devam et

1

3.341 defa okundu.

Eğitimde Düşünme Becerileri Semineri

1-oğuz saygın24 Şubatta Oğuz Saygın’ın verdiği bu güncel içeriğe sahip seminer hayli kalabalık bir katılımcıyla Kadıköy Akla Kara Tiyatro Salonu’nda sohbet havasında gerçekleşti. Yılların verdiği tecrübesiyle katılımcılar olarak bizlerin, anlatımı ve özellikle sorduğu düşündürücü sorularla seminer boyunca zihnimizi açık tutan Oğuz Saygın’ın seminerde temel olarak vurguladığı iki konu tabuları yıkmak, farklı öğrenen öğrenciler için çeşitli eğitim ortamı oluşturmaktı.

Aamir Khan’ın eğitim üzerine olan başarılı filmi Yeryüzündeki2-oğuz saygın Yıldızlar (Taare Zameen)’dan da bir kesit alınarak örnekleme yapılan seminerde sunumu yaparken NLP tecrübelerine de zaman zaman değinen Saygın, içinde bulunduğumuz çağın bilgiye ulaşma açısından var olan kolaylığının insanlar üzerinde tembelliğe neden olduğu konusu, bilinçdışı süreçlerin hayatımıza olan etkisi 4-oğuz saygınnedeniyle bilincin açık tutulması noktasında dikkat edilmesi gerektiğinin de altı çizildi.

Verilen molalarda kendisiyle birebir ayaküstü de olsa sohbet edebilme imkanı bulabildiğim Oğuz Saygın, eğitim verdiği birçok firma/şirkete nazaran katılımcı olarak3-oğuz saygın ve ben öğretmen/eğitimcilerin var olduğu bir çalışmanın kendisini de heyecanlandırdığını, ülkemizin kanayan yarasın olan eğitim konusunda bir şeylerin değiştirilebilmesi için öncelikle bu kadronun kendi gelişimine önem vermesi, bilgi ve tecrübelerini artırmaya hevesli olması gerektiğini kaydetti.

Sonuç itibariyle, alanında isim yapmış bir isimden5-eğitimde düşünme becerileri-oğuz saygın-katılım belgesi böylesine dikkate şayan bir konuda seminer dinlemek, samimi üslupla birlikte eğlenceli bir aktivite oldu. Öğrencilere dikkat artırma konusunda aktif sorular, farklı açılardan bakma konusunda yeni bir farkındalık kazanma bağlamında verimli bir etkinlikti.

124 defa okundu.

2. Döneme Nasıl Başlanır?

Kaynağı bilinmeyen, anonim bir söz vardır: “Türk gibi başla, Alman gibi sürdür, İngiliz gibi bitir.” Daha önce duyduğunuzu tahmin ettiğim bu sözün özünde ülkemizin genel karakteri yüklü gibi görünüyor. Şöyle ki başlamak konusunda gayet başarılıyız, hatta örnek olacak kadar. Fakat ya devam ettirmek, dahası güzel bir bitiriş? Hâlbuki başlayabilmekten dahastart mühim bu ikisi, yani devam ettirmek ve güzel bitirmek o kadar gereklidir ki bizim hayat yolumuzu çizmemizde iki büyük etkendir bile diyebiliriz. İşte yeni bir dönem, yeni bir başlangıç! Çalışma konusunda öğrenci olarak siz hangisi olacaksınız: başlayıp sonunu getiremeyen mi, başlayıp gayet de güzel bir neticeye ulaşan mı yoksa hiç başlayamayan mı? Okumaya devam et

1

586 defa okundu.

Yarıyıl Tatilinde Yapılması ve Yapılmaması Gerekenler

karneKıymetli arkadaşlar, eğitim hayatınızda şimdiye kadar kaç dönem sonu geldi kim bilir. İşte onlardan bir tanesi daha. Üstünüzden bir yük atmanız, rahat hissedebileceğiniz kıyafet serbestliği, derslerin boşluğunun son hafta biraz daha genişlemesi derken ve nihayet de karne… Kimimize neşe, kimimize de huzursuzluk getirmiş olabilen ve yalnızca bir dönem içerisindeki imtihanları kriter kabul eden o karneleri elinize alacak, ailenize ya da diğer görmek isteyenlere belki utana sıkıla, belki göğüs kabartarak belki de tevazuyla-edeple göstereceksiniz. Tabi görsün, kızsınlar, sevinsinler. Kim ne, nasıl görür ayrı şey ama karnedeki notlara sebep olan doğru ya da eksik şeyler nelerdir, sizin de onu görebilmenizdir hayati olan.

ögrNot dediğimiz elbette önemli şeydir; bizi motive edip yüreklendirir, diplomamıza katkısı vardır -ki bunun birçok açıdan gerekli olduğunu zaten biliriz, popülaritenizi artırır … Bu ve bunun gibi birçok getirisi olduğundan notlar ehemmiyet arz eder. Bununla birlikte o notu almayı sağlayan emek ve çalışmanız/gayretiniz ise asıl can alıcı nokta, üzerinde durulması gereken meseledir. Dolayısıyla iyi notlarım var, artık benim için olay bitmiştir, ya da kötü bir karne geldi, eyvahlar işim bitti gibi bir durum kesinlikle yoktur. Karne bir sonuçtur. Birinci dönem kendimizde olması gerektiği halde bulunmayanlar nelerdi, bu tatil nasıl görülmeli ve ikinci döneme nasıl başlanılmalı… Dikkat edeceğimiz şey bunların farkına varmak, uygulanması gerekenleri uygulamak olmalıdır. Çünkü sonuca odaklanıp geçmiş süreci, şimdiyi ve geleceği görememek büyük bir körlüktür.

yatışBir dönem boyunca okula git-okuldan gel, sınava gir-sınavdan çık, ders çalış, kitap oku… Eh artık biraz dinlenme hakkımız da mı yok yakarışlarını, bu konuyu anlatmaya başladığım zaman öğrencilerimizden haklı olarak çok kez işittim. Elbette bir ara veriş, eğitime bir virgül atış, başarılar için bir nevi ödül, sosyalleşmek için büyük bir fırsat… Bunların hepsi iç sesimizin bizlere haykırdığı istekler olabilir, hem gayet de makuldür. Şimdi gelin bu istekleri ele alalım;

  • Dinlenmek açısından bu ara verişte, gündüzleri okula gitmediğinizden, yoğun bilgi akışı bulunmayacağı için dinlendiğinize emin olabilirsiniz. Haddizatında, önceki sayıda belirttiğimiz üzere beynin yorulmadığını biliyorsunuz. Fiziksel yorgunluğun ise okul yolculuğu ve ders dinlemek durumunuz olmadığından, ortadan kalktığı aşikârdır.
  • “Yaptığım onca çalışmadan sonra biraz da ara vermek gerekmez mi” konusunda ise, bilgilerin tazeliğini, tekrar etmenin etkilerini hatırlatmak isterim. Başarı ve muvaffakiyetlerin elde edilmesi ve elde tutulması, yapılacak tekrarların devamlığıyla sağlanabilir. Tembellik etmeye gelmez. Başarılı tembel öğrencilerin, ilk dönem iyi notlarla dolu karnesinden sonra çalışma tempolarını düşürüp ikinci dönem daha düşük notlar alması maalesef çok rastlanan bir durumdur.
  • Sosyalleşmek noktasında birçok arkadaşınızın tatil için planlar, yoğun aktiviteler içinde olduğunu öğrenmiş olabilirsiniz. Bunlara belli ölçüde elbette sizler de katılabilirsiniz. Fakat tüm yarıyıl arasını tatil olarak kullanmak da çok ama çok büyük hatalı bir algıdır sevgili arkadaşlar. Sürekli “ders çalış”çılardan biri olmayarak bunu net şekilde söyleyebilirim. Çünkü “tatil” algısı;
    • Yarıyıl tatili planlanmazsa yoğun bir rehavet/tembellik oluşturmakta,
    • Bu tembelliğin atılması yeni dönemde uzun zaman almakta,
    • Eski konular tekrar edilmeyince birçoğu tozlanmakta veya silinmekte,
    • Unutulan eski konular, yeni dönem öğrenilecekler için problemler ortaya çıkarmakta,
    • Bozulan uyku düzeni, fiziki ve psikolojik performansa olumsuz etkiler bırakmakta,
    • Dinlenme niyetiyle başlanılan tatil birden yorgun düşülen bir süreç haline gelmektedir.

düşünen çocukPeki, tüm bunlar üzerine bu yarıyıl tatili süresince neler yapmalıyız? Bu konuyu ele almadan önce, mevzunun önemi üzerine bir iki şey belirteyim. İlk dönem sonunda karnesindeki olumsuzlukları, istemediği notları gören birçok öğrenci, içten içe kendine kızar ve ikinci dönem daha iyi notlar almak için kendi kendine söz verir. Zaman geçer, bu sözün üzerine ikinci dönemin sonunda bir bakar ve bu öğrencilerden %40’ının yerinde saydığını, %50’sinin de daha da geri gittiğini görürsünüz. Geçmişte kimbilir bir zamanlar siz de bu bahsettiğimi yaşamışsınızdır. Şimdi, hata nerde? Kendine söz verdi, çok güzel de neyi yanlış yaptı?

v  Arkadaşlar ikinci dönem konularının birçoğu birinci dönemki konular üzerine kuruludur. Eğer birinci dönem konularında eksikler varsa ikinci dönem başarılı olmak güçleşir. Yarıyıl tatilinde ilk dönem eksik olan konuları belli düzen içinde tamamlamaya çalışmalısınız.

v  Derslere, kitaplara ve hatta yazı yazmaya bu süre zarfında tamamen ara verilirse, ikinci dönem bunlara yeniden alışmaya baya vakit ayırmak zorunda kalınır. Daha dönemin başında odaklanamayabilir ve tüm dönem öyle kalabilirsiniz. Dolayısıyla tatilde kitap okumaya da mutlaka zaman ayırmalısınız.

v  Dergimizin geçmiş sayısındaki hedef belirleme yazısını hatırlayın. Sizi ders çalışmaya yönlendirecek, sıkıldığınız zamanlarda destekçiniz olacak gerçekçi, idealist, net hedefler belirleyin. Zaten varsa, bunları yeniden hatırlayın.

v  Tatil=uyku, ya da geç saatlere kadar ayakta kalmak anlamına geldiğine dair var olan yanlış kabulünü yenebilmelisiniz. Düzensizliği hayat düzeniniz haline getirmeyin, yatma saatlerinizi makul zamanlara ayarlayın; uyku dengenizi koruyun. Bu hem sağlık hem de eğitim açısından mühim bir ayrıntıdır.

Yorgunluğunuzu artıracak televizyon-bilgisayar-telefon başında ölçülü zaman geçirin.

v  Herkesin seviyesi/düzeyi farklıdır. Kendi düzeyinize göre çalışma stratejisi geliştirin. (Misal:İlk dönem konuları zihne gayet oturmuşsa tekrarlar için ayıracağınız süreyi azaltabilirsiniz.)

v  İkinci dönem, baharın da gelmesiyle oluşan tembellik güdüsü, tatilin tembelliğiyle birleşince ders çalışmak yük taşımaktan daha ağır gelebilir. Bu yüzden her şeyi ikinci dönemin başlamasına bırakmayınız.

v  Hedefler yüksek olmalı elbette. Daha yüksekleri için de, planlama yaparken ikinci dönem görülecek yeni konulara da zaman ayırmalısınız.

v  Tüm yarıyıl tatilini çalışmaya ayırmak kesinlikle yanlıştır. Dinlenmeye, eğlenmeye de ayrıca sosyal faaliyetlere de makul çerçevede zaman ayırın. Tabi yakın vakitte bir imtihanınız varsa ve eksiklerinizin çoksa eğlenceye ayıracağınız vakit elbette kısıtlı olacaktır.

tebrikler-gülümseyen kediSevgili arkadaşlar. Bunca sayılan maddeler, sizin tatil için zihninizde düşündüklerinizin aksi olup hayal kırıklığına sebep olmuş olabilir. Bu durumda kendinize şu telkini yapabilirsiniz: “Yeterince dinlenmek, gezmek tozmak için yaz tatilini bekleyebilirim.”Şu sıralar bu tür bir planlama en makul durum olarak gözükmektedir. İster farkına varın ister varmayın, rakibiniz olan milyonlarca öğrenciden bir adımdan daha fazla öne geçmiş olmak için yarıyıl tatilini bir fırsata çevirmek imkânsız değil. Önlerde, en önlerde olabilmeniz, mutlu geleceklere hakkıyla kazandığınız notlar dolu karnelerle kapı açabilmeniz temennilerimle… Sevgilyle kalın!
[Büruciye Dergisi-2013-Şubat Sayısı için yazılmıştır.]

247 defa okundu.

Son Ana Kadar! Bir And Anatomisi

Hayat hep zorluklarla doludur; kimi zaman otobüse kartı gösterir içinde paranın bittiğini öğrenir, kimi zaman banka sırasında sıkıla sıkıla saatlerce bekler, kimi zaman da kaldırımda yürürken kenara çekilmeyip üstünüze yürüyen insanlar görürsünüz. Evde, okulda, işyerinde, yolda ve hatta piknik yerinde bile. Kısacası dört bir yanımızı kuşatmıştır zorluklar imparatorluğu. Ama küçük ama büyük tüm bu zorluklar içinde nefes alıp verir, hayata ucunda da tutunmaya gayret ederiz.

Başka bir açıdan bakmak gerekirse bir yoldur hayat, biz de birer yolcu haliyle. Yol dediğin de güçlüklerle giriftar olmuş bir kelime… Bu sebeple, bahsettiğimiz meşakkatler bizi zaman zaman darlanmalara, depresyonlara götürebilmekte, yaşam enerjimizi adeta sünger gibi içine çeken bir sülük haline döndürebilmektedir. Bu yazıyı kaleme almamda vesile olan adam da tam olarak bu bahsettiğim tabiri caizse hayatın kendisine taktığı çelmelere rağmen ayakta kalmış, hatta düşse bile başını dik tutabilmiş bir şahsiyettir. Kimden mi bahsediyorum: Mehmet Ali Birand.

İsmi görünce aklınıza günlerce haber programlarında, gazete manşetlerinde boy boy resimleri basılan, dakikalarca konuşmaları yapılan, o güler yüzlü simasıyla zihinlerimize kazınmış insanı hayalinize getirmekte eminim ki hiç zorlanmamışsınızdır. Nitekim yıllar sonra, onu sağlığında izleyememiş olacak birçok insan bile o güler yüzü anacaktır. birandNeden mi? Aslında bu yazının inşa sebebi de tam olarak bu durumdan başka bir şey değil. Nasıl böyle bir isim olunabilir, ya da meşhur olunmasa bile böylesi bir sevgi ve ilgiye mazhar olunabilir, bu yazıda Birand üzerinden bu mevzulara temas etmeye gayret edeceğim.

Öncelikle, Birand hakkında derlediğim, hayatında karşılaştığı başlıca zorlukları özetlemek istiyorum:

  • Babası, O 2 yaşındayken öldü,
  • 3 yaşındayken bacağına dökülen kaynar su sebebiyle 5 ayrı ameliyat geçirdi,
  • Liseyi dayısının, okul masraflarını üstlenmesiyle okuyabildi,
  • Ekonomik zorluklar sebebiyle 1 yıl dahi devam edemeden üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı,
  • Evlendikten sonra başladığı muhabirlik mesleği gereğince tam 20 yıl Brüksel muhabiri olarak Belçika’ da kaldı,
  • Ölmezden evvel pankreas kanserine yakalandı, defalarca kemoterapi ve ameliyatlar geçirdi.

Bu yukarıda geçen zorluklardan hepsi değil ama birkaçı üzerinde duralım. Babasının, O küçük yaştayken ölmesi, bir çocuk için bir travma durumu olsa da elbette bunun üstesinden gelinebilir. Daha sonra, ekonomik zorluklar ve bu sebeple yarım, kursağında kalan üniversite heyecanı… Üniversite bitirmiş onca arkadaşımıza, okulu maddi nedenlerle bitiremeseydin ne yapardın sorusuna verilecek iyi bir cevapları olduğunu sanmıyorum. Birand’ ın, eş olarak bir medya patronunun kızını seçmesi elbette büyük bir şanstır; fakat bunun üzerine öz vatanından ayrı, Brüksel’ de geçirdiği 20 yılı öyle küçümsememek gerekir. 20 yıl gerçekten uzun bir süre. Ve O’ nun için de dönüşte bunun ganimeti olarak Trt’ de 32. Gün programını bulmuştur.

Esasen hayat, başta da belirttiğim gibi her an zorluklarla dolu. Birand’ ın, karşılaştığı tüm bu olumsuzluklar karşısında, en son sunduğu haberlerde de gördüğümüz üzere, belki de içinde fırtınalar kopmasına rağmen, hep o gülümseyen, tebessüm eden çehresiyle olumlu bakan kişiliği en büyük yardımcısı olmuştur. birand-kanald-gafBundan bahsetmişken yeridir, bir iki yıl önce, haber sunarken yaptığı gaflar sebebiyle katıldığı birçok Tv programında bir çeşit alay konusu olmuş, farklı zamanlardaki gafları toplu hale getirilip internette izleme rekorları kırmıştır. Hatta son zamanlarında da, sebeb-i ölümü olacak pankreas kanserine rağmen yine ekran karşısına yılmadan çıkabilecek cesareti gösterebilmiştir. Bir çeşit benzetmeyle böylece, 90 dakikalık bir hayat futbolunda, 89.dakikaya kadar sahada koşabilmiş ender hayat futbolculardan biri olabilmiştir.

72 yaşında ve dinç bir adam portresi… Siyasi tarafı, dünya görüşü, karanlık taraflar… Bunların, bu konuşulanların hepsini bir kenara bırakıp, o mücadele ruhunu yakalayabilen, asla vazgeçmeyen, bunun üzerine de gülümseyip duran o adamın portresine tekrar bir bakın. İşte birçok genç/yaşlı meslektaşının, siyasetçinin, iş adamının ve birçok kesimden insanın önünde düğme iliklemesine varsa asıl sebep de tam olarak budur: “mücadele ruhu.” Ahmet Şerif İzgören, “Avucunuzdaki Kelebek” isimli sunumunda da tam olarak bundan bahsederek sunumuna başlamaktadır. İzlememişseniz mutlaka tavsiye ederim. Sokakta ve belki de aynada gördüğümüz, bezmiş, asık suratlı, gözünde hiçbir parıltı kalmamış insanlardan farklı olarak, son dakikaya kadar sahada kalabilmeyi sağlayan yegâne güçtür işte o: mücadele ruhu.

Olumlu bakış açısı için çaba gösteren, zorluklara karşı hiçbir zaman pes etmeyen, dirençli bir kimliğe bürünürken de etraftaki insanlara sırf insan oldukları için değer verip bunu asla ihmal etmeyen, belki son dakikaya kadar olmasa da mutlu olmak için illa son düdüğü beklemeyen ve bu yüzden ayrıca hayat amacı sayesinde gözlerinin içi parlayan bir birey olup, öyle bireyler yetiştirebilmemiz ümidiyle… Öyle olanlara da selam olsun!

1

148 defa okundu.

Büruciye Dergisi Rehberlik Köşesi’nde Yazmaya Başladık

Sivas’ taki bir eğitim kuruluşunun yeni yayına başlayan dergisi “Büruciye” için oluşturulan ve tamamen öğrencilere yönelik olarak faaliyet gösteren rehberlik köşesinde yazmaya başlamış bulunmamın heyecan ve sorumluluğunu yaşıyorum.buruc copy

Aylık yayın yapan dergimizde oldukça özgün, aynı zamanda daha çok pratiğe yönelik, ayrıca derlemenin ötesinde ve özellikle öğrenciye hitap edecek bir dil yapısıyla inşa etmeye çalıştığım yazılarla, derginin zengin içeriğinin yanında sırıtmamak için oldukça gayret sarf ediyorum.

Bu ay 2.sayı için hazırladığım yazı, öğrencilerin ders çalışma programı hazırlarken başvurabilecekleri, dikkat etmeleri gereken püf noktalar üzerinde yoğunlaşmakta. Geçen ay, yani 2012 Aralık ayındaki ilk çıkan sayısında ise tekrar etmenin başarı üzerindeki olumlu etkisine değinmiştim.

Bugünlerde 2013 Şubat sayısı için kolları sıvadık. Yarıyıl tatili kapıda olduğundan sömestre dair bir şeyler karalamak niyetindeyim; ayrıca çalışmalara şimdiden başladım. Blog yazmak ayrı şey ama dergide yazmak apayrı bir duygu imiş gerçekten. Zira yazdığınız her kelime hatta her virgül dahi matbu bir hale gelip, bir vücut bulup insanlarla temasa geçebiliyor. Bundan hareketle yazarların, usta kalemlerin, kadim yazı üstadlarının neler hissettiklerine kıyısından da olsa vakıf olabildim. Bakalım gelecek zamanlarda, gelecek sayılar neler getirecek.

179 defa okundu.

Tekrar Ve Tembel

O İki Kelime

Kıymetli arkadaşlar; sınav öncesi saatlerce yorulmak zorunda kalmamak, testleri daha kolay çözmek, derste öğretmenin önem verdiği bir öğrenci olup notlarımıza iyi yansıtmak, gelecek hayallerimizi süsleyen bölüm ve okullara gitmek için sınavlardan güzel puanlar almak ve mutlu olmak… Hepsi istediğimiz ama belki bir türlü ulaşamadığımız şeyler olabilir. Bunlar için ne yapın derler? “Ders çalış!”…“Çalışmak” ve “ders” kelimelerinin yan yana gelmesi, bazen canımızı sıkan bir hale gelebilmektedir. Eğer çalışmak eski bir alışkanlığımız değilse de gayet de büyük bir problem… Şimdiki yazımızda tüm bu sıkıntılarınızı bir kenara bırakarak devam ediyoruz. Evet, belki tembel olabilir, olmayabiliriz; fakat başarı için buyurun okuyalım.

Ah O Nasihatler

                Şimdiye kadar eğitim hayatımızda onlarca, belki de yüzlerce tavsiye/nasihat işitmişizdir. Bunlardan bazılarını kabul edip uygulamaya çalışmış ve tam başaramamış, bazılarını ise hiç mi hiç hayata geçirememişizdir. O geçmiş başarısızlıkları ve olumsuz/yanlış deneyimleri hatırlayıp can sıkmak gereksizdir. Burada sizlere tüm eğitimle alakalı tavsiyelerin en önemlisi sayılabilecek, gerçek anlamıyla uygulanıldığında başarısız olma riskinin neredeyse hiç olmadığı (öğretmenin sınav kâğıdını yanlış okuması ihtimali hariç) bir konudan bahsedeceğiz. Gerçekten tembel ya da çok çalışmayı sevmeyen bir öğrenci olabilir, buna rağmen başarabilirsiniz. Gerekli olan tembelliğimize şekil vererek yine kendimizden ödün vermeden yapabileceğimiz konuya geçelim artık: “unutmak”.

Ve Unutmak

                Sevgili arkadaşlar. Bizler hepimiz insan doğası gereği unuturuz: verdiğimiz sözleri, önemli bir günü, kötü bir hatırayı, mutlu bir anı… Tüm bunların yanında da öğrendiğimiz bir konuyu da unuturuz. “Dersi dinledim anladım, hatta test bile çözdüm ama olmuyor” cümlesi, genelde konuya hâkimiyetin sağlanamamasından, bu da konuyu unutmaktan kaynaklanmaktadır. Birçok öğrencinin iyi niyetle de olsa yaptığı hata, dersi öğrenip sınav öncesine kadar konuyla ilgilenmemektir. Çözümü ise duymuşsunuzdur: tekrar etmek.

Peki Nasıl?

                “Tekrar” kelimesinin içinde bir sıkkınlık, bıkma hissetmiş olanınız varsa hemen “unutmak” kelimesini hatırlasın. Ve tercihen “unutma” nın “tekrar”dan daha moral bozucu olduğunu söylesin kendine. Tekrarın yöntemine geçmeden hemen önce not tutmanın, tekrar etmedeki rolünün altını çizmek gerekli. Tutulan notlar tekrarı kolaylaştırır, zaman kazandırır ve böylece “sıkıldım artık uf” tan uzağa geçmiş olursunuz. İşte tekrarın adımları:

1.       Okuldan Dönünce   : Ödevler vs. uğraştırsa da o günün dersine, dersin uzunluğuna göre 10-30 dakika gibi bir vakit ayırıp tekrarını yapmalısınız.

2.       Hafta sonu gelince  : Hafta sonu vakit buldukça hafta içi yaptığınız tekrardan daha hızlı ancak anlayacak şekilde haftanın derslerine göz atmalısınız.

3.       4 Haftanın Sonunda: Tekrarla devam eden 4. hafta sonu da aylık tekrarınızı yapmalı, bilgiyi zihninizde taze tutmak maksadıyla bu son adımda da üşenme göstermemelisiniz.

Tüm bu süreci iyi işletebilmeniz için derste aldığınız notlarınıza tarih atmanızın büyük fayda sağlayacağını, tekrarların sonrasında en az birkaç test çözmenin çok önemli bir rolü olduğunu da ekleyelim.

Gerçekten Tekrarın Faydası Ne?

1.       Sınav zamanları telaşa girmezsiniz. Sınav çalışmasına (yazılılar) çok fazla zaman ayırmak genelde öğrencilerin çok canını sıkar, çalışma isteğini öldürür. Oluşabilecek bu stres ve moral bozukluğunu yaşamaktan kurtulursunuz.

2.       Konuları zihninizde taze tutmuş olacağınızdan öğretmenin derste sorduklarına kolay cevap verebilirsiniz. Bu da öğretmenle olan diyaloğunuza direkt etki eder ve o dersten daha fazla verim alırsınız. (Fazladan puan bile alabilirsiniz ve böylece not kaygınız kalmaz)

3.       Yeni verilen bilgilerin çoğu geçmiş konularla ilgili olduğundan yeni konuları daha kolay öğrenir, “yapamıyorum” ezikliğine düşmeden kendinizde bir özgüven bulursunuz.

4.       Test çözerken kafanızdaki soru işaretleri en aza inmiş olur ve bilgi eksiğinden yanlış cevap verme ihtimaliniz en aza iner.

5.       Uzun süreçteki sınavlara daha hazır olmuş olursunuz (sbs, ygs, lys vs).

6.       Bu süreç sonunda başarılı gelen sonuçlardan ailenizin ve sizi seven diğer insanların sevincini birlikte yaşar ve kendinizi de mutlu etme yolunda büyük yol kat etmiş olursunuz.

Sözün Özü

“Zahiri ilimler kesret-i tekrarla kesp edilir(dünyayla ilgili dersler çok tekrarla öğrenilir).” vecizesi ışığında bahsettiğimiz bu meselenin önemine inanın arkadaşlar, inanmak da yetmez uygulayın. Başta zorluk çekebilirsiniz, ancak bu alışana kadar olur ve en fazla 1-2 hafta sürer. Az çok hepimizde belli bir tembellik olabilir, ama sorun yok. Sistemli bir tekrar sonrası geleceğiniz çok daha parlak olacak. Son söz bu olsun, unutmamak için tekrarı unutmayın. Sevgiyle kalın!

2

125 defa okundu.

Görsel, İşitsel, Dokunsal Öğrenme Semineri

dsc2604“Öğretmen gelişim seminerleri” kapsamında Edutasyon’ un organize ettiği “Görsel, işitsel ve dokunsal öğrenme stilleri” ve “Zihin haritaları ile hızlı ve kalıcı öğrenme” isimli Küçükyalı Tekden Koleji’ nin ev sahipliğini yaptığı seminerlerde bulundum.

17 Kasım 2012’ de bir gün süren seminerlerde ilk olarak jonklör ve eğitimci Serdar Güven tarafından dikkat ve konsantrasyon çalışması yaptırıldı.

dsc2607Daha sonra asıl konu olan “Her Çocuk Farklı Öğrenir: GİD ile öğrenme (Görsel, İşitsel, Dokunsal Sistem), Melike URAL GÜNTAN’ ın sunumuyla devam etti. Çok etkin bir anlatım bulunmasa da içerik anlamında üç öğrenme stili hakkında detaylı bilgilere yer verildi.dsc2616

Seminerin devamında da yine Melike URAL GÜNTAN’ ın sunumuyla “Zihin Haritalarıyla Hızlı ve Kalıcı Öğrenme” konusu anlatıldı.

Örnek zihin haritalarıyla desteklenen sunumda nasıl etkin not tutmanın günlük hayata bile nasıl uygulanabileceği konularına kadar anlatıldı.dsc2625

175 defa okundu.

Başlayan Her Şey Biter

           Klişe sandığımız, gördüğümüzde veya işittiğimizde yüzümüzü ekşittigimiz bazı cümleler vardır ki aslında nice insana yol göstermiş ve geleceğin belirsizlikleri içinde onların karanlıklaşan hayatına ışık tutmuştur. Başlıktaki söz, işte tam o cümlelerden birisi. Bu yüzden bu cümleyi ve içeriğini güzelce bir ele almak istiyorum.

          Günlük hayatta karşılaştığımız birçok problemimize o kadar çok fiziksel ve zihinsel enerjimizi kanalize ederiz ki sevdiklerimize, etrafımızdaki bizden ilgi ve zaman bekleyen birçok şeyden uzaklaşır, tabiri caizse batarya zayıf bir şekilde karşılarına çıkarız. Artık ne kadar etkin zaman ve alaka verebiliriz aşikardır. Günlük yaşamın adeta vazgeçilmezi olan stres ve yoğun tempo, bunca araza sebep olurken sosyal varlıklar ve ailesi, sevdikleri olan biz insanlar nasıl olacak da onlarla daha güzel vakit geçireceğiz? Çok yöntem ve ipucu olabilir; ancak işte güzel bir ipucu: başlayan her şey biter.

Şimdi konumuzu iki açıdan değerlendireceğim:

     1-Olumlu anlam: Karşılaştığımız her kötü şey biter.

Şimdi hemen hayal ediniz, şimdiye dek sabah akşam kafanızda çözemediğimiz, nasıl yaparım diye kendinizi parçaladığınız kaç tane sorun hâlâ çözülemedi. Bu gerçek, problem anında akılcı düşünmek, her an sorunla yaşamaktan biraz zor hale gelmektedir. Kendimizi teselli etmekten farklı bir şeyden bahsediyorum. Yine gerçek ortadadır ki en büyük meselemiz dediğimiz birçok sorun zaman içerisinde mutlaka bir çözüme kavuşmuştur. Geriye de bizdeki fazladan duyduğumuz endişe ve kaygıdan başka bir şey kalmamıştır.

          Hemen yeri gelmişken aklımıza gelebilecek bir soruya da yanıt verelim. Çözülmeyen veya olumsuz biten problemler ne olacak? Aslında bunun basit yanıtı yine başlık cümlemizde halihazırda mevcuttur: bitmiştir. Fakat elimizden geleni yapmamıza rağmen değişmeyen, kötü bitmiş sorunlarımız için dövünmemizin anlamsızlığı ve bizdeki oluşturduğu huzursuzluğun vehametini anlatmaya hacet olmasa gerek. Elimizden geleni yaptıktan sonra olumsuz ihtimaller bile olsa gerçek, biteceği’ dir. Günümüzü gecemizi karartan çok sorunumuz için bu hatırlanmalı.

     2- Olumsuz anlam: Güzel olan her şey biter.

Bazıları ilk bakışta pesimist bir yaklaşım olarak karşılayabilir yukardaki ifadeyi; ancak kötümser olarak ele almayacağım. Kastım şunlardır ki yarını ve dünü düşünmekten bugünü kaçırdığımız zamanların sayısı hiç de az değildir. Ayrıca yanımızda sevdiklerimiz, iyi insanlar mevcutken varlıklarının bazen farkına bile varamayız. İşte günü kaçırmak ve sevdiklerimizi görememek durumlarına da bir gönderme yapar biteceği gerçeği. Yanındakilerin bir gün uzaklarda olmadan değerinin anlaşılmasını tavsiye eden zaten birçok söz okumuşuzdur. Çok net söyleyebiliriz ki bugünü yaşarken bugünün biteceğini, yanımızdakilerin günün birinde gideceği hakikatini göz önünde bulundurup kıymet bilerek anı yaşamak, onlara sımsıkı sarılmak gerekir. Âtî pişmanlıklarına bu anlamda merhem olabilecek en büyük deva da hatıralar olsa gerek.

          Evet, ister olumlu anlamda düşünelim ister olumsuz, bitme hakikatine vakıf olmak, değeri sonsuz bir erdeme yelken açtıracak bir vizyon kazandırır insanoğluna. Sorunların girdaplarında can çekişirken, akıntıya sevdiklerini de sürükleyen, çevresindeki ve elindeki güzellik ve ayrıca kıymetine paha biçilemeyeceklerin yok oluşuna dövünen onca mutsuz ve umutsuz insan için cümle basit ve manidar: “Başlayan her şey biter!”; bu yazı da…

1

595 defa okundu.

Futbol Üzerine

futbol

Lig boyunca haftada yalnızca 1 futbol maçı seyreden bir kimsenin 10 yılda yaklaşık 1 ayını maç seyretmek için ayırmış olacağını tahmin eder miydiniz? Buradan, izlemeyen kimse atom parçalamıyor olabilir nihayetinde, yorumlarını duyar gibi olsam da; işin içine maç özeti, tartışmalı pozisyonları, gazetedeki haberlerini, transferleri takip etmeyi de katarsak futbola ayrılacak süre sanırım ay değil yıla da tekabül edebilecek. Okumaya devam et

33 defa okundu.