Öğret-benim Olur musun…

Yaz tatili, yazın bitmesinden hemen sonra bitti ve bugün milyonlarca öğrenci için –o meşhur mecaz ile- “ders zili çaldı”. Ben, bugünü tam 16 yıl yaşadım, bu seneyle birlikte de 17 oldu. O kadar senedir benim için her şey aynıydı aslında. Erkenden kalktım, imkânlarım nispetince en yeni elbiselerimle okuluma gittim. Yine heyecan… Hem de dışarda beni sırılsıklam eden, sevinç ile adrenalinin karışımı şeklinde bir yağmur vardı. Ayakkabımın içini ve gömleğimi ıslatan işte o sağanaktı. Neyse ki güneş, hala neşeli huzmeleriyle bana kurutma konusunda iyi bir yardımcıydı. Ayrıca ıslaklığı saklayan koyu renkli takım elbisemin de hakkını yemeyeyim.

                Dedim ya her şey aynıydı bende. Ben, etrafımda öğrenciler ve yepyeni bir yıl. Fark mı? Sadece giydiğim elbise ve davranışlarımı kendisine göre şekillendirmem gereken bir öğretmen kalıbı. Ayrıca üzerime bir beden büyük hissettim bu kalıbı. Şimdi şöyle de bir bakayım kendime yakışmış mı diye. Eh, fena değil. Yok, aslında, yakışıklı da sayılırım. Lila renk gömleğim bu konuda bana faydası dokundu, sağ olsun, yani eskimesin. İşte tek fark bol da gelse bu üzerimdeki iki şey, takım elbisem ve rolüm olunca yine hayat aynı devam ediyor, bundan eminim. Ha bir de, sınıf arkadaşları arasında suskun, sessiz duran ve boyu yıllar sonra uzayacak olsa da diğerlerinden kısa olan ve bütün bu olumsuz hissettiği algılara rağmen başarılı bir akademik ilerleme gösteren ben’den daha şanslı bir pozisyondayım. Bunu düşününce şimdi çok çok iyiyim. Acaba bahçede sıraya durmuş, öğretmenlerinin sus telkinlerine boyun eğmek, belki de aylardır göremediği arkadaşlarıyla muhabbeti yarıda kesmek zorunda olan o enerjik, potansiyel cevherlerden birinin hemen orda evrim geçirip boyu uzasa ve üzerindeki elbise de külkedisi misali birden takım elbise olsa, sonra arkadaşlarına sus demeye o da başlar mı. Değilse neden? Veya o, öğrenciler hizayı tam sağlayamadı diye onları azarlayan, bir anda küçülüverse ve kıyafeti de mavi renk bir hale bürünse mükemmel bir hiza ustası olup azar yemez miydi? Değilse neden? Geleceğin insanlarını terbiyeli, sus deyinde susan, iyi hizaya giren insanlar üretmenin derdine girerken yoksa işin içine kişisel hislerimiz mi giriyor, ya da ne kadar da çok giriyor. Doğru! İnsan fıtrat itibariyle duygularından kendini soyutlayamaz ama…

                Diyorum ki, oradaki yaramaz afacanla öğretmenin arasındaki fark, aslında büyüme ve gelişmenin dışında hiçbir şey. Bu aynılığı bilen eğitimciler, yarının eğitimcilerini daha sağlıklı iletişimlerle –yani eğip bükmeden ve toleranslı- şekilde süreci sürdürecektir. Dolayısıyla, bundan bin yıl önce  yirmi yaşındaki bir insanla bin yıl sonraki insan aynılar. Bu içgörüyle yaşayan münevver insanlarla aydınlık bir geleceğe adım atmak temennilerimle…

19.09.11

Tunahan

1

66 defa okundu.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*