Yarıyıl Tatilinde Yapılması ve Yapılmaması Gerekenler

karneKıymetli arkadaşlar, eğitim hayatınızda şimdiye kadar kaç dönem sonu geldi kim bilir. İşte onlardan bir tanesi daha. Üstünüzden bir yük atmanız, rahat hissedebileceğiniz kıyafet serbestliği, derslerin boşluğunun son hafta biraz daha genişlemesi derken ve nihayet de karne… Kimimize neşe, kimimize de huzursuzluk getirmiş olabilen ve yalnızca bir dönem içerisindeki imtihanları kriter kabul eden o karneleri elinize alacak, ailenize ya da diğer görmek isteyenlere belki utana sıkıla, belki göğüs kabartarak belki de tevazuyla-edeple göstereceksiniz. Tabi görsün, kızsınlar, sevinsinler. Kim ne, nasıl görür ayrı şey ama karnedeki notlara sebep olan doğru ya da eksik şeyler nelerdir, sizin de onu görebilmenizdir hayati olan.

ögrNot dediğimiz elbette önemli şeydir; bizi motive edip yüreklendirir, diplomamıza katkısı vardır -ki bunun birçok açıdan gerekli olduğunu zaten biliriz, popülaritenizi artırır … Bu ve bunun gibi birçok getirisi olduğundan notlar ehemmiyet arz eder. Bununla birlikte o notu almayı sağlayan emek ve çalışmanız/gayretiniz ise asıl can alıcı nokta, üzerinde durulması gereken meseledir. Dolayısıyla iyi notlarım var, artık benim için olay bitmiştir, ya da kötü bir karne geldi, eyvahlar işim bitti gibi bir durum kesinlikle yoktur. Karne bir sonuçtur. Birinci dönem kendimizde olması gerektiği halde bulunmayanlar nelerdi, bu tatil nasıl görülmeli ve ikinci döneme nasıl başlanılmalı… Dikkat edeceğimiz şey bunların farkına varmak, uygulanması gerekenleri uygulamak olmalıdır. Çünkü sonuca odaklanıp geçmiş süreci, şimdiyi ve geleceği görememek büyük bir körlüktür.

yatışBir dönem boyunca okula git-okuldan gel, sınava gir-sınavdan çık, ders çalış, kitap oku… Eh artık biraz dinlenme hakkımız da mı yok yakarışlarını, bu konuyu anlatmaya başladığım zaman öğrencilerimizden haklı olarak çok kez işittim. Elbette bir ara veriş, eğitime bir virgül atış, başarılar için bir nevi ödül, sosyalleşmek için büyük bir fırsat… Bunların hepsi iç sesimizin bizlere haykırdığı istekler olabilir, hem gayet de makuldür. Şimdi gelin bu istekleri ele alalım;

  • Dinlenmek açısından bu ara verişte, gündüzleri okula gitmediğinizden, yoğun bilgi akışı bulunmayacağı için dinlendiğinize emin olabilirsiniz. Haddizatında, önceki sayıda belirttiğimiz üzere beynin yorulmadığını biliyorsunuz. Fiziksel yorgunluğun ise okul yolculuğu ve ders dinlemek durumunuz olmadığından, ortadan kalktığı aşikârdır.
  • “Yaptığım onca çalışmadan sonra biraz da ara vermek gerekmez mi” konusunda ise, bilgilerin tazeliğini, tekrar etmenin etkilerini hatırlatmak isterim. Başarı ve muvaffakiyetlerin elde edilmesi ve elde tutulması, yapılacak tekrarların devamlığıyla sağlanabilir. Tembellik etmeye gelmez. Başarılı tembel öğrencilerin, ilk dönem iyi notlarla dolu karnesinden sonra çalışma tempolarını düşürüp ikinci dönem daha düşük notlar alması maalesef çok rastlanan bir durumdur.
  • Sosyalleşmek noktasında birçok arkadaşınızın tatil için planlar, yoğun aktiviteler içinde olduğunu öğrenmiş olabilirsiniz. Bunlara belli ölçüde elbette sizler de katılabilirsiniz. Fakat tüm yarıyıl arasını tatil olarak kullanmak da çok ama çok büyük hatalı bir algıdır sevgili arkadaşlar. Sürekli “ders çalış”çılardan biri olmayarak bunu net şekilde söyleyebilirim. Çünkü “tatil” algısı;
    • Yarıyıl tatili planlanmazsa yoğun bir rehavet/tembellik oluşturmakta,
    • Bu tembelliğin atılması yeni dönemde uzun zaman almakta,
    • Eski konular tekrar edilmeyince birçoğu tozlanmakta veya silinmekte,
    • Unutulan eski konular, yeni dönem öğrenilecekler için problemler ortaya çıkarmakta,
    • Bozulan uyku düzeni, fiziki ve psikolojik performansa olumsuz etkiler bırakmakta,
    • Dinlenme niyetiyle başlanılan tatil birden yorgun düşülen bir süreç haline gelmektedir.

düşünen çocukPeki, tüm bunlar üzerine bu yarıyıl tatili süresince neler yapmalıyız? Bu konuyu ele almadan önce, mevzunun önemi üzerine bir iki şey belirteyim. İlk dönem sonunda karnesindeki olumsuzlukları, istemediği notları gören birçok öğrenci, içten içe kendine kızar ve ikinci dönem daha iyi notlar almak için kendi kendine söz verir. Zaman geçer, bu sözün üzerine ikinci dönemin sonunda bir bakar ve bu öğrencilerden %40’ının yerinde saydığını, %50’sinin de daha da geri gittiğini görürsünüz. Geçmişte kimbilir bir zamanlar siz de bu bahsettiğimi yaşamışsınızdır. Şimdi, hata nerde? Kendine söz verdi, çok güzel de neyi yanlış yaptı?

v  Arkadaşlar ikinci dönem konularının birçoğu birinci dönemki konular üzerine kuruludur. Eğer birinci dönem konularında eksikler varsa ikinci dönem başarılı olmak güçleşir. Yarıyıl tatilinde ilk dönem eksik olan konuları belli düzen içinde tamamlamaya çalışmalısınız.

v  Derslere, kitaplara ve hatta yazı yazmaya bu süre zarfında tamamen ara verilirse, ikinci dönem bunlara yeniden alışmaya baya vakit ayırmak zorunda kalınır. Daha dönemin başında odaklanamayabilir ve tüm dönem öyle kalabilirsiniz. Dolayısıyla tatilde kitap okumaya da mutlaka zaman ayırmalısınız.

v  Dergimizin geçmiş sayısındaki hedef belirleme yazısını hatırlayın. Sizi ders çalışmaya yönlendirecek, sıkıldığınız zamanlarda destekçiniz olacak gerçekçi, idealist, net hedefler belirleyin. Zaten varsa, bunları yeniden hatırlayın.

v  Tatil=uyku, ya da geç saatlere kadar ayakta kalmak anlamına geldiğine dair var olan yanlış kabulünü yenebilmelisiniz. Düzensizliği hayat düzeniniz haline getirmeyin, yatma saatlerinizi makul zamanlara ayarlayın; uyku dengenizi koruyun. Bu hem sağlık hem de eğitim açısından mühim bir ayrıntıdır.

Yorgunluğunuzu artıracak televizyon-bilgisayar-telefon başında ölçülü zaman geçirin.

v  Herkesin seviyesi/düzeyi farklıdır. Kendi düzeyinize göre çalışma stratejisi geliştirin. (Misal:İlk dönem konuları zihne gayet oturmuşsa tekrarlar için ayıracağınız süreyi azaltabilirsiniz.)

v  İkinci dönem, baharın da gelmesiyle oluşan tembellik güdüsü, tatilin tembelliğiyle birleşince ders çalışmak yük taşımaktan daha ağır gelebilir. Bu yüzden her şeyi ikinci dönemin başlamasına bırakmayınız.

v  Hedefler yüksek olmalı elbette. Daha yüksekleri için de, planlama yaparken ikinci dönem görülecek yeni konulara da zaman ayırmalısınız.

v  Tüm yarıyıl tatilini çalışmaya ayırmak kesinlikle yanlıştır. Dinlenmeye, eğlenmeye de ayrıca sosyal faaliyetlere de makul çerçevede zaman ayırın. Tabi yakın vakitte bir imtihanınız varsa ve eksiklerinizin çoksa eğlenceye ayıracağınız vakit elbette kısıtlı olacaktır.

tebrikler-gülümseyen kediSevgili arkadaşlar. Bunca sayılan maddeler, sizin tatil için zihninizde düşündüklerinizin aksi olup hayal kırıklığına sebep olmuş olabilir. Bu durumda kendinize şu telkini yapabilirsiniz: “Yeterince dinlenmek, gezmek tozmak için yaz tatilini bekleyebilirim.”Şu sıralar bu tür bir planlama en makul durum olarak gözükmektedir. İster farkına varın ister varmayın, rakibiniz olan milyonlarca öğrenciden bir adımdan daha fazla öne geçmiş olmak için yarıyıl tatilini bir fırsata çevirmek imkânsız değil. Önlerde, en önlerde olabilmeniz, mutlu geleceklere hakkıyla kazandığınız notlar dolu karnelerle kapı açabilmeniz temennilerimle… Sevgilyle kalın!
[Büruciye Dergisi-2013-Şubat Sayısı için yazılmıştır.]

245 defa okundu.

Tekrar Ve Tembel

O İki Kelime

Kıymetli arkadaşlar; sınav öncesi saatlerce yorulmak zorunda kalmamak, testleri daha kolay çözmek, derste öğretmenin önem verdiği bir öğrenci olup notlarımıza iyi yansıtmak, gelecek hayallerimizi süsleyen bölüm ve okullara gitmek için sınavlardan güzel puanlar almak ve mutlu olmak… Hepsi istediğimiz ama belki bir türlü ulaşamadığımız şeyler olabilir. Bunlar için ne yapın derler? “Ders çalış!”…“Çalışmak” ve “ders” kelimelerinin yan yana gelmesi, bazen canımızı sıkan bir hale gelebilmektedir. Eğer çalışmak eski bir alışkanlığımız değilse de gayet de büyük bir problem… Şimdiki yazımızda tüm bu sıkıntılarınızı bir kenara bırakarak devam ediyoruz. Evet, belki tembel olabilir, olmayabiliriz; fakat başarı için buyurun okuyalım.

Ah O Nasihatler

                Şimdiye kadar eğitim hayatımızda onlarca, belki de yüzlerce tavsiye/nasihat işitmişizdir. Bunlardan bazılarını kabul edip uygulamaya çalışmış ve tam başaramamış, bazılarını ise hiç mi hiç hayata geçirememişizdir. O geçmiş başarısızlıkları ve olumsuz/yanlış deneyimleri hatırlayıp can sıkmak gereksizdir. Burada sizlere tüm eğitimle alakalı tavsiyelerin en önemlisi sayılabilecek, gerçek anlamıyla uygulanıldığında başarısız olma riskinin neredeyse hiç olmadığı (öğretmenin sınav kâğıdını yanlış okuması ihtimali hariç) bir konudan bahsedeceğiz. Gerçekten tembel ya da çok çalışmayı sevmeyen bir öğrenci olabilir, buna rağmen başarabilirsiniz. Gerekli olan tembelliğimize şekil vererek yine kendimizden ödün vermeden yapabileceğimiz konuya geçelim artık: “unutmak”.

Ve Unutmak

                Sevgili arkadaşlar. Bizler hepimiz insan doğası gereği unuturuz: verdiğimiz sözleri, önemli bir günü, kötü bir hatırayı, mutlu bir anı… Tüm bunların yanında da öğrendiğimiz bir konuyu da unuturuz. “Dersi dinledim anladım, hatta test bile çözdüm ama olmuyor” cümlesi, genelde konuya hâkimiyetin sağlanamamasından, bu da konuyu unutmaktan kaynaklanmaktadır. Birçok öğrencinin iyi niyetle de olsa yaptığı hata, dersi öğrenip sınav öncesine kadar konuyla ilgilenmemektir. Çözümü ise duymuşsunuzdur: tekrar etmek.

Peki Nasıl?

                “Tekrar” kelimesinin içinde bir sıkkınlık, bıkma hissetmiş olanınız varsa hemen “unutmak” kelimesini hatırlasın. Ve tercihen “unutma” nın “tekrar”dan daha moral bozucu olduğunu söylesin kendine. Tekrarın yöntemine geçmeden hemen önce not tutmanın, tekrar etmedeki rolünün altını çizmek gerekli. Tutulan notlar tekrarı kolaylaştırır, zaman kazandırır ve böylece “sıkıldım artık uf” tan uzağa geçmiş olursunuz. İşte tekrarın adımları:

1.       Okuldan Dönünce   : Ödevler vs. uğraştırsa da o günün dersine, dersin uzunluğuna göre 10-30 dakika gibi bir vakit ayırıp tekrarını yapmalısınız.

2.       Hafta sonu gelince  : Hafta sonu vakit buldukça hafta içi yaptığınız tekrardan daha hızlı ancak anlayacak şekilde haftanın derslerine göz atmalısınız.

3.       4 Haftanın Sonunda: Tekrarla devam eden 4. hafta sonu da aylık tekrarınızı yapmalı, bilgiyi zihninizde taze tutmak maksadıyla bu son adımda da üşenme göstermemelisiniz.

Tüm bu süreci iyi işletebilmeniz için derste aldığınız notlarınıza tarih atmanızın büyük fayda sağlayacağını, tekrarların sonrasında en az birkaç test çözmenin çok önemli bir rolü olduğunu da ekleyelim.

Gerçekten Tekrarın Faydası Ne?

1.       Sınav zamanları telaşa girmezsiniz. Sınav çalışmasına (yazılılar) çok fazla zaman ayırmak genelde öğrencilerin çok canını sıkar, çalışma isteğini öldürür. Oluşabilecek bu stres ve moral bozukluğunu yaşamaktan kurtulursunuz.

2.       Konuları zihninizde taze tutmuş olacağınızdan öğretmenin derste sorduklarına kolay cevap verebilirsiniz. Bu da öğretmenle olan diyaloğunuza direkt etki eder ve o dersten daha fazla verim alırsınız. (Fazladan puan bile alabilirsiniz ve böylece not kaygınız kalmaz)

3.       Yeni verilen bilgilerin çoğu geçmiş konularla ilgili olduğundan yeni konuları daha kolay öğrenir, “yapamıyorum” ezikliğine düşmeden kendinizde bir özgüven bulursunuz.

4.       Test çözerken kafanızdaki soru işaretleri en aza inmiş olur ve bilgi eksiğinden yanlış cevap verme ihtimaliniz en aza iner.

5.       Uzun süreçteki sınavlara daha hazır olmuş olursunuz (sbs, ygs, lys vs).

6.       Bu süreç sonunda başarılı gelen sonuçlardan ailenizin ve sizi seven diğer insanların sevincini birlikte yaşar ve kendinizi de mutlu etme yolunda büyük yol kat etmiş olursunuz.

Sözün Özü

“Zahiri ilimler kesret-i tekrarla kesp edilir(dünyayla ilgili dersler çok tekrarla öğrenilir).” vecizesi ışığında bahsettiğimiz bu meselenin önemine inanın arkadaşlar, inanmak da yetmez uygulayın. Başta zorluk çekebilirsiniz, ancak bu alışana kadar olur ve en fazla 1-2 hafta sürer. Az çok hepimizde belli bir tembellik olabilir, ama sorun yok. Sistemli bir tekrar sonrası geleceğiniz çok daha parlak olacak. Son söz bu olsun, unutmamak için tekrarı unutmayın. Sevgiyle kalın!

2

124 defa okundu.

Sınav Anne Babalarına Öneriler

  • Bıktırmamalı. Sürekli “ders çalış” demek yerine farklı şekillerde yaklaşmalı.(ör: hedeflerinden konuşun)
  • Öğrencimizin gevşediğini hissedince bunun nerden kaynaklandığına ulaşmaya çalışınız.
  • Deneme sınavı ve çalışma taktiklerini takip edin, sonuçlar üzerine okulla da sık görüşünüz.
  • Çocuğunuz hakkındaki gelişmeleri dedektifsel ve yargılayıcı bir üslup kullanmadan sevgi ve ilgiyle takip ediniz.
  • Çalışması için gerekli şeyleri temin ediniz(oda, kitap vs.). Unutmayın ki eğitim en gerekli yatırımdır.
  • Çalışma vaktine saygı gösteriniz, çalışırken TV vs ile rahatsız olmasına izin vermeyiniz.
  • Değişikliklerin hemen olmasını beklemeyiniz, sabır gösteriniz. Sabrederken takibi ihmal etmeyiniz.
  • Öğrencinizle iyi iletişim kurunuz. Suçlayıcı, sorguya çekici, kötüleyici bir dil tercih etmeyiniz. Çözümcü, olumlu ve onun kendini değersiz hissetmeyeceği bir dil kullanınız.
  • Öğrencinize “Seni anlıyorum” demek yetmez, anladığınızı hissettiriniz.
  • Sık olmamakla birlikte eğlenmesine de zaman tanıyınız. Ölçüyü kaçıracağını hissettiğinizde ceza vermek yerine gelecek hayallerinden konu açın. Kontrolü kaybedeceğinizden endişe ederseniz okulla konuşunuz.
  • İhtiyaçları konusunda sık sık konuşunuz. Ev işleri vs olabildiğince azaltınız. Gelecek sene pişman olmamak için imkânlardan olabildiğince faydalanmasını sağlayınız.
  • Asla KIYASLAMA yapmayınız. “Komşunun oğlu, teyzenin kızı şu puanı alıyormuş, sen daha nerelerdesin” gibi konuşmalar öğrencinizin çalışmasını sağlamaz. Tam tersine moralini bozar. İlla ki karşılaştıracaksanız kendi puanlarını karşılaştırınız. Doğrusu da budur. Yıl boyunca çalışma ve gelişmeleriyle ilgilenmeyen anne babanın sene sonunda karneyi değerlendirmeye hakkı olduğunu söyleyemeyiz.
  • Aşırı eleştirmeyiniz. Yanlışını söylemeli ama devamlı üzerine gidilirse sözlerimiz etkisini yitirecektir.
  • Başarılarını da görünüz. Pahalı, zor bulunur hediyeler almak, öyle tebrik etmek gibi bir zorunluluk olamaz. Takdir edilmeli, sonra da bunun kendisi için gerekli olduğunu, gerçek ödülün onun kendi geleceği olduğunu hatırlatmalı.
  • Gelecekle ilgili kararları alırken ortak bir noktaya varmaya çalışın. O yanlışı istiyorsa bile bunu onunla konuşun. Çözülemezse okuldan yardım isteyiniz.
  • Sınavı hayatın sonu olarak görmeyin, çocuğunuza da bunu hissettirin. Unutmayın ki sınav önemli ama her şey demek değildir.

105 defa okundu.

Sınav Kaygısıyla Baş Etmede Bazı İpuçları

  •   Hazırlanmakla ilgili endişeler, sinav kaygen büyük kaygı kaynağıdır. Yeterince çalıştığınıza emin olun.
  •   Sınavı hayatınızın tek çıkış noktası olduğunu unutun, öyle bir şey yok. Başarılı olmak işe yarar ama her şey o demek değildir.
  •   İnsanların size “Sen mi kazanacaksın, hadi ordan, mümkün değil” gibi yanlış telkinlerine de “Bak, eğer başaramazsan yıllar süren başarının altında bir puan gelirse rezil olursun” tarzındaki konuşmaları da kulak arkası etmeyi başarın. Çoğu zaman amaçları sizi motive etmek, size moral vermektir ama bilmezler ki bu yaptıkları doğru bir yöntem değildir, onların söylediklerini unutun gitsin.
  •   Sizi iyi hissettiren insanlarla daha çok vakit geçirin.
  •   Felaket senaryolarına gerek yok. Sözgelimi yarın güzel bir piknik yapacaksak tüm hazırlıklarınızı önceden hazırlarız; yağmur yağma ihtimalini düşünerek hazırlıklardan vazgeçmeyiz. Tıpkı bunun gibi kötü bir sınav geçme ihtimali var diye moral bozmak, çalışmamak gibi bir şey olamaz.
  •   Kötü senaryoları düşünmemenin yanında olumlu düşünün. Düşüncelerimiz davranışlarımızı etkiler, olumlu düşüncelerle olumlu sonuca gitme ihtimalinizi yükseltin.
  •   Sınav, bir bilgi ölçme aracıdır. Onu bir canavar gibi hissetmeyin. Bilgi birikiminiz az da olsa çok da sınavda yapabileceğiniz/yapamayacağınız sorular mutlaka olacaktır. Elinizden geleni yapın, bildiklerinizi gösterin.
  •   Gerçek sınav öncesi birçok prova, ciddi deneme sınavları yapın; o ortama alışmış olun.
  •   Bir sonraki yıl olacakları merak edersiniz, bu doğal. Ama bunu tedirginlikle yoğurmamalı. Her zamanın ayrı değeri vardır, bu yıl, seneki ve sonraki yıllar. Aceleye gerek yok, bu senenin de yaşanması gereken bir şey olduğunu düşünün.

95 defa okundu.

Ders Çalışma Programı Hazırlarken

Sevgili öğrenciler. Elimizde uzun bir gün vardır, bunu değerlendirebilir, gelecek hayallerimize uygun bir hale getirebiliriz. İşte bu amaç için birkaç öneri;

  • SAAT-DAKİKA
    • Öncelikle kendinizi iyi bilin, tanıyın; düzenci mi yoksa rahat mısınız bunu belirleyin. Düzeni seven biriyseniz dakika dakika gün içinde neler yapacağınızı belirleyin. Programı dakikalara da ayırarak hazırlayın ve uymaya çalışın. Ancak rahat olmayı seven biriyseniz belli saatler arasına (ör. 18:00-20:00) yapılacak işin yazın, bu sizi daha rahat hissettirecektir.
  • MOLALAR
    • Çalışma arasında verdiğiniz molaları illa ki belli bir dakika çalıştıktan sonra vermek zorunda değilsiniz. Genelde söylenen 45 dakika çalış, 15 dakika mola şeklinde bir zorunluluk yoktur. İster 30 dakika olsun ister 2 saat olsun, zamanı değil ne kadar yorulduğunuza önem verin. Ancak kendinizi kandırıp 10-15 dakika çalışıp yoruldum şeklinde olmamalı. Devam edin ve korkmayın; beyniniz yorulmaz. Yorulan, dinlenme ihtiyacı hisseden boynunuz, beliniz, kollarınız veya gözünüz olabilir ama beyniniz asla! O yüzden eklemlerinizi ve gözünüzü dinlendirmek ve bir an olsun dikkati başka bir yere odaklamak için uzun olmayacak zaman aralıkları verebilirsiniz. Bu süre yine size özel, fakat 15 dakikayı aşarsa geri dönmekte zorlanacağınız için bu süreyi uzatmamanız önerilir.
  • DEVAMLILIK
    • Programın amacı sizi çalışmaya alıştırmak, ağır adımlarla sürekliliği sağlayıp başarılı olmanızı sağlamaktır. Bu yüzden her gün programa dair yapmanız gereken bir şeyler olduğunu hatırlamalı ve bunu yapmak için erinmemelisiniz. Bir gün 4-5 saat çalışıp diğer gün hiç vakit ayırmamak yanlıştır. Zaten bir gün uzun süre ve abartarak, kendinizi bezdirerek çalışırsanız ertesi günlerde bıkacak ve her şeyi tamamen bırakacaksınız. Bu yüzden ağır ama istikrarlı bir seyir gereklidir; birkaç gün değil her gün çalışmak gerekir.
  • KİME ÇALIŞTIĞINIZ
    • Birçok aile gibi eminim sizin aileniz de “ders çalış oğlu, dersine bak kızım…” gibi cümlelerle başlayıp başarısızlık örnekleriyle bezedikleri hikayelere devam eden konuşmaları sizlere sık sık yapıyordur. Elbette amaçları sizin geleceğiniz içindir, siz de iyi bilirsiniz ama bu konuşmanın nereden geldiğini, icap ettiğini fark etmek gerekir. Çoğunlukla bunun sebebi sizdeki yetersiz istek ve harekete geçmedir. Siz eğer bir program dahilinde devam ederseniz onların bu cümlelerinden de kurtulmuş olursunuz. Ve aslında siz onlar için ders çalışmıyorsunuz, kendiniz için. Bunu hatırlayın ve kendinize bir iyilik yapın.
  • TAVSİYE SAATLER
      • Sabahın ilk saatleri
      • Okuldan geldikten 30-45 dakika sonra1
      • Yatmazdan önceki tekrarlar
      • Yemeklerden 20-30 dakika sonra
  • UYGUNSUZ SAATLER
      • Okuldan hemen gelince1
      • Yemekten hemen sonra
      • Akşamın geç saatlerinde konu çalışmak
  • 1Bu çoğunlukla böyledir. Her kişi için aynısı geçerli olamaz. Eğer o saatlerde iyi hissediyorsanız başlayın gitsin.

111 defa okundu.

Ebeveynlik Mesleği

Dünya üzerinde yüzlerce meslek ismi sayılabilir. Maddi getirisi yüksek/düşük, sosyal güvencesi olan/olmayan vs. farklı özelliklere sahip nice meslekler… Neyi istediğimize, yeteneğimize ve de belki de çevremizin etkileriyle, bazen de maalesef eğitimde yönlendirme konusundaki zafiyetlerden kaynaklanarak doğru/yanlış bir meslek tutarız hayatımızda.

Öyle veya böyle aslında mesleğimizi hepimiz kendimiz seçeriz. Ama isteye isteye, ama yaşamın bizi sürüklemesiyle. Fakat öyle bir meslek var ki, anne-baba vasfına sahip olmak isteyen insanların otomatik olarak mensubu oldukları, hiçbir sosyal güvencesi olmayan, tamamıyla sevgi üzerine inşa edilen bir meslek; ebevenlik.

Malumumuz, çalışma şartları kolay veya zor diye niteleyebileceğimiz meslekler vardır. Ebeveynlik, kriterlerine göre diğer mesleklerle mukayese edildiğinde “zor” meslek sınıfına dâhil etmemiz gerekecektir. Neden mi?  Geliyoruz şimdi.

Verdiğim seminerlerde ve yaptığımız veli toplantılarında sık sık bu mevzuyu gündeme getirir ve sorarım ailelere mesleğiniz nedir diye. Aldığım cevapların yanına ben de “bir de ebeveynlik herhalde” deyince önce şaşırıp sonra hak verir mahiyette kafalarını sallıyor aileler. Gerçekten de ayrı bir uğraşı, zaman, emek, özveri isteyen ebeveynlik, apayrı bir meslek meyanında gerektirdikleriyle anne-babaları sorumluluğu altına alıyor. Bu arada bu meslekte bir patronun bulunmaması da denetimsizlikle birlikte iş vicdanda kalıyor maalesef.

İşten yorgun-argın gelen bir beyefendi/hanımefendi. Sonra biten o yorucu mesainin ardından yepyeni bir mesai, onca stres üzerine yeniden bir ekstra efor, anlayış, tahammül, ilgi ve aslında “sevgi”. Tavsiye edildiği kadar uygulaması kolay olmasa gerek.

Bu mesleğin bunca zorluğuna rağmen, çocuklarımızla etkili vakit geçirmeyi bir stres atma aracı olarak kullanmamız, öyle hissetmemiz lazım. Ayrıca evde ders çalışma disiplini ve planı takip etmek, birlikte okuma saati icra etmek, gerektiğinde ödev ve çalışmalara mümkün olduğunca yardım edip gün içindeki yorgunlukları bahane edip bunlardan kaçmamak, bunları bahane olarak kullanmamak icap eder. Unutmamalı ki o sizin bir taneniz ve onun için çok şeyden gözünüzü kırpmadan yeni bir mesleğe başlamak da dâhil fedakârlık yapmaya hazırsınız. O halde çocuğunuz için, kendi mesleğinizin dışında devam ettiğiniz “ebeveynlik” mesleğinde terfi almak için ne gerekiyorsa yapmalı.

73 defa okundu.

Paşa Torunu Sayısalcılar!

               Bugün, çalıştığım lisede 9. Sınıf öğrencilerimize alan seçimi (yeni adıyla ders seçimi ama neticeye bakmak lazım) başlamadan önce onlara birkaç taktik verdim. Anlattıklarımı ilgi ve dikkatle dinlemelerinin belki de en büyük sebebi kafalarında oluşan, seçecekleri derslerin bölüm ağırlığının ÖSYS kapıyı çaldığında onlara sunabileceği avantaj ve dezavantajları görmeleriydi.

                Açık ve net olarak söylemek mümkün ki ülkemizde sözel bölüm yani sözel ders seçimleri yapılan sınıflar, yapılan son değişiklikle farklı bir bölümden tercih yapıldığında katsayının değişmemesi kararından sonra ihtiyaç kapısı haline geldi. Şöyle ki kendi alanına net veya puan bazında güvenemeyen TM ve MF öğrencileri, TS’ den hiçbir puan kaybı olmadan tercih yapabilir hale geldi. Sayısal öğrencisi, alanı olan sayısaldan bir şeyler yapıp üzerine sözel konuları da koyarken durumum aksi sözel öğrencimiz için mevzubahis değildir. Zaten hali hazırda kendi alanından rakip fazlası olan sözel öğrencileri, başka kulvarlardan birilerinin de yarışa dâhil olmasını sayısal derslerden çakmamakla birleştirerek daha ağır bir külfete giriyor.

                Geçtiğimiz seneki ÖSYM istatistikî verilerine göz atarken, katsayı olayının yani şeklinin sözel öğrencileri açısından doğurabileceği sonuçları tahmin etmek hiç de zor değil. LYS- 3 denilen Edebiyat- Coğrafya testine 2011’ de katılan yaklaşık 650 bin öğrenci varken Fizik- Kimya- Biyoloji’ den oluşan LYS- 2 testine aynı yıl 280 bin öğrenci katılmıştır. Sonuç olarak sayısal bölümü öğrencilerinin akın akın, hiç olmazsa şansını denemek babında bile sözel sınavlarına (LYS 3 ve 4) girmeleri ve belki de oradan tercih yapmaları muhtemel olacaktır. YGS’ den yaptığı sayısal sorularıyla sözel öğrencilerinden daha da öne geçebilecek bu öğrenciler TS’ cileri zor bir girdaba sürükleyebilecektir.

                Alanlara göre (MF TM TS) üniversite taban puanları incelendiğinde de MF girişli bölümlere yerleşme puanlarının diğer alanlara kıyasla daha düşük olduğu, MF’ den yerleşilebilecek bölüm sayısının da çok daha fazla olduğu bilgilerini de ele alarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki şu anki ÖSYS sistemi, öğrencinin sayısal dersleri de belli bir seviyede bilmesini istemektedir. Ama az, ama çok fizik, biyoloji veya matematik bilgisi olmadan güzel bir bölüme yerleşmek, TS mezunu bile olsanız böylesi bir rekabette çok zor hale geldi. Dolayısıyla şu vakit sözel bölüm şeklinde telakki edilen bir kapı, arkasında onca zorluğu aralamaktan daha başka bir şey vaat etmemektedir.

                Ve uzun lafın kısası, muhtarın oğlu-kızı veya paşa torunu olup torpil geçilecek zaman çoktan geçmiş gibi. Fakat bunun imtiyazı sayısal bilmekten geçiyor; ÖSS ile ilişkin varsa sayısal bilmelisin arkadaşım.

119 defa okundu.

Dönem Sonu

İşte dönemin son okul günü. Uğurlayacağım öğrencilerimi, “Yine görüşeceğiz, özleyeceğim sizi” deyip uğurlayacağım. Üzüntü? Evet, hissediyorum. Var az çok. Ancak o kadar da yoğunum ki. Her sınıf ve şubeye az sayılmayacak şu tatilde dikkat etmeleri gerekenleri sayıyordum, saymalıydım da.

Hoş, güzel, tatildi. Tatil demek de dinlenmek ve belki de kaba bir tabirle tembellik etmekti. Peki onların tembellik etmeye ve aslında çocuk olmaya imkanları var mıydı? Maalasef! Anlattım onlara, haklısınız dedim ki haklıydılar. Dinlenin, eğlenin. Evet bunları yapın ama unutmamanız gereken bir şey var: sizler bir koşunun, uzun bir maratonun yarışmacılarısınız. İster farkında olun, ister olmayın bu böyle. Yapmanız gereken de öyle sabah akşam derskolik olmak değil, bunu iyi biliyorsunuz. Ve sonra devam ettim; “Notlarınızı göreceksiniz karnenizde ve aslında çoğunu biliyorsunuz şimdiden. Canınızı sıkan notlara sahip arkadaşım var mı aranızda?” denilince çoğu evet anlamında başını salladı. Ve yine “Peki bu cansıkıcı notları bu dönem düzeltip mutlu olmak istiyor musunuz?” diye sorunca yine aynı baş hareketi tepkisini aldım. “şu an bu dönemi bitiren ve sizinle aynı duygu ve düşünceyi paylaşan yaklaşık 17 milyon öğrenci var biliyor musunuz? Çoğu pişman; neden kötü notlarım var, neden notlarım daha iyi değil derdinden. Ve harekete geçmek, düzeltmek istiyorlar. Hissedebilirsiniz onların bu hislerini. Ama inanın bana onlar 2.dönem 1.dönemden daha başarısız bir tablo çizecekler. Gerçekten! Sebebi mi? Sebebi basit; bu tatil sürecinde ilk dönem eksik oldukları hatta belki de hiç olmayan bilgi altyapılarını ele almama hatasına düşmeleri. 2.dönem, 1.dönem üzerine inşa edilir. İlki sağlam olmazsa 2.sinden sağlamlık beklenemez.

Bu sözlerimin üzerine düzenli olarak dönem başından bu yana işlenilen konuları tekrar etmelerini, belli miktarda günlük sorular çözmelerini ve her gün en az 25 dakika kitap okumalarını tavsiye ettim.

43 defa okundu.

Öğret-benim Olur musun…

Yaz tatili, yazın bitmesinden hemen sonra bitti ve bugün milyonlarca öğrenci için –o meşhur mecaz ile- “ders zili çaldı”. Ben, bugünü tam 16 yıl yaşadım, bu seneyle birlikte de 17 oldu. O kadar senedir benim için her şey aynıydı aslında. Erkenden kalktım, imkânlarım nispetince en yeni elbiselerimle okuluma gittim. Yine heyecan… Hem de dışarda beni sırılsıklam eden, sevinç ile adrenalinin karışımı şeklinde bir yağmur vardı. Ayakkabımın içini ve gömleğimi ıslatan işte o sağanaktı. Neyse ki güneş, hala neşeli huzmeleriyle bana kurutma konusunda iyi bir yardımcıydı. Ayrıca ıslaklığı saklayan koyu renkli takım elbisemin de hakkını yemeyeyim.

                Dedim ya her şey aynıydı bende. Ben, etrafımda öğrenciler ve yepyeni bir yıl. Fark mı? Sadece giydiğim elbise ve davranışlarımı kendisine göre şekillendirmem gereken bir öğretmen kalıbı. Ayrıca üzerime bir beden büyük hissettim bu kalıbı. Şimdi şöyle de bir bakayım kendime yakışmış mı diye. Eh, fena değil. Yok, aslında, yakışıklı da sayılırım. Lila renk gömleğim bu konuda bana faydası dokundu, sağ olsun, yani eskimesin. İşte tek fark bol da gelse bu üzerimdeki iki şey, takım elbisem ve rolüm olunca yine hayat aynı devam ediyor, bundan eminim. Ha bir de, sınıf arkadaşları arasında suskun, sessiz duran ve boyu yıllar sonra uzayacak olsa da diğerlerinden kısa olan ve bütün bu olumsuz hissettiği algılara rağmen başarılı bir akademik ilerleme gösteren ben’den daha şanslı bir pozisyondayım. Bunu düşününce şimdi çok çok iyiyim. Acaba bahçede sıraya durmuş, öğretmenlerinin sus telkinlerine boyun eğmek, belki de aylardır göremediği arkadaşlarıyla muhabbeti yarıda kesmek zorunda olan o enerjik, potansiyel cevherlerden birinin hemen orda evrim geçirip boyu uzasa ve üzerindeki elbise de külkedisi misali birden takım elbise olsa, sonra arkadaşlarına sus demeye o da başlar mı. Değilse neden? Veya o, öğrenciler hizayı tam sağlayamadı diye onları azarlayan, bir anda küçülüverse ve kıyafeti de mavi renk bir hale bürünse mükemmel bir hiza ustası olup azar yemez miydi? Değilse neden? Geleceğin insanlarını terbiyeli, sus deyinde susan, iyi hizaya giren insanlar üretmenin derdine girerken yoksa işin içine kişisel hislerimiz mi giriyor, ya da ne kadar da çok giriyor. Doğru! İnsan fıtrat itibariyle duygularından kendini soyutlayamaz ama…

                Diyorum ki, oradaki yaramaz afacanla öğretmenin arasındaki fark, aslında büyüme ve gelişmenin dışında hiçbir şey. Bu aynılığı bilen eğitimciler, yarının eğitimcilerini daha sağlıklı iletişimlerle –yani eğip bükmeden ve toleranslı- şekilde süreci sürdürecektir. Dolayısıyla, bundan bin yıl önce  yirmi yaşındaki bir insanla bin yıl sonraki insan aynılar. Bu içgörüyle yaşayan münevver insanlarla aydınlık bir geleceğe adım atmak temennilerimle…

19.09.11

Tunahan

1

67 defa okundu.